duyurular!
Internette bulunan birçok arkadaşlık
sitesi, dinleyici forumları, mesajlaşma programları vb. platformlarda mor ve ötesi grubuna veya grup üyelerine
ait olarak görünen sayısız profil, kullanıcı adı ve e-posta adresi bulunmaktadır. Bahis konusu
ortamların hiçbirinde grup, idaresi veya bizzat grup üyelerinin kendileri tarafından yaratılmış olan
herhangi bir kişisel profil bulunmamaktadır. Bu tür profillerin veya kullanıcıların hiçbiri gruba
veya üyelerine ait değildir ve www.morveotesi.com'da duyurulmayan hiçbir profilin grupla veya üyeleriyle bir ilişkisi
yoktur. Bu vesileyle duyururuz ki, mor ve ötesi'ne ait iki adet resmi grup profili bulunmaktadır. Birinci profil www.myspace.com/morveotesi, diğer profil www.yonja.com/morveotesi şeklindedir. Bilinmesini ve anlaşılmasını
isteriz ki, bu profiller müzik grupları için özellikle tasarlanmış bir modülde yer alan, sadece bilgi ve duyuru
amaçlı profillerdir. mor ve ötesi bu profiller ile, bazı dinleyicilerine direkt olarak ulaşabilmekten başka
bir şey amaçlamamaktadır. mor
ve ötesi konserleri ile ilgili: Ülkenin çeşitli yerlerinde mütemadiyen mor ve otesi'nin yer alacağı
beyan edilen bazı konserler, afişler, medya ilanları vb. yollarla duyurulmaktadır. Grup ve yönetimi tarafından
teyit edilen her türlü konserin anında bu web sitesinde yayınlanacağını, ve bu sitede yer almayan
hiçbir konser beyanının gerçeklik taşımadığını dinleyicilerimize bildiririz.
"Ayıp Olmaz Mı?" videosunda gecikme!
Haziran ayından beri anons edilmekte olan "Ayıp Olmaz
Mı?" video klibinin çıkışı, post-prodüksiyonunun son aşamalarında yönetmeninin geçirdiği
bir rahatsızlık sonucu hastaneye yatması dolayısıyla ağustos sonlarına ertelenmiş
bulunuyor. Elde olmayan bu gecikme için özür dileriz. Klibin yayına girmesi için bizlerin de sizler kadar sabırsız
ve heyecanlı olduğumuzu bilmenizi isteriz.
resmi web sitesine üyelik!
Resmi web sitesine üye olanlara yoğun ilgilerinden dolayı teşekkür
ediyoruz; şu ana kadar oldukça yüksek bir katılım gerçekleşti. Üyeler, aylık e-mail haber bültenleri
alacak olmanın dışında, konser biletleri, imzalı ve indirimli ürünler, kulise giriş, grup
üyeleri ile tanışma imkanı kazanmak gibi birçok şansa ve ayrıcalığa sahip olabilecek. Kayıt
yaptırmak için http://morveotesi.com/uyelik.tsp linkine tıklamanız yeterli.(www.morveotesi.com dan alıntıdır.)
*mor
ve ötesi ODTÜ ve Kuruçeşme Arena'yı coşturdu! mor ve ötesi, 22 Eylül Cuma ve 13 Eylül Çarşamba akşamları ODTÜ
ve Kuruçeşme Arena'da Şebnem Ferah ile birlikte verdiği konserlerde dinleyicilerine unutulmaz geceler
yaşattı. Müzikte 10. yılını Radikal gazetesinin 10. yılı ile birlikte kutlayan grup,
ikili serinin ilk konserinde İstanbul'da 5000'i aşkın seyirciyle buluştu, Ankara'da da yaklaşık
7000 seyirci ile birlikte yaz sezonunu kapattı.
mor ve ötesi "1945"i yorumladı!
Grup, Onno Tunç adına yaratılan bir anma albümünde yer almak üzere söz ve müziği ünlü besteciye
ait, Sezen Aksu'nun yorumuyla tanınan "1945" şarkısını kaydetmek üzere içinde bulunduğumuz günlerde
stüdyoya girdi. Satışından elde edilecek tüm gelir ülkemizde müzik eğitimine yönelik bir projeye bağışlanacak
olan albümün eylül ayında çıkması planlanıyor.
MvÖ yeniden mtv'de!!
*Mor ve Ötesi ; bir derdim var,sevda
çiçeği ve cambaz'dan sonra uyan ile yeniden mtv'de world chart express de yerini alarak Türkiye'yi temsil etmeyi başardı..
Beklenen klip "uyan" ekranlarda!!..
Uzun süre beklememizin sonucu
beklediğimize değer bir klip ile Mor ve Ötesi "uyan" isimli parçayla karşımızda..Klip 1968 Rus
sanatçı Andrei Khrjanovsky yapımı bir animasyon filminden oluşuyor.Tam anlamıyla şarkıyla
bir bütün olmuş klip eğer mantıklı ve iyi yorumlanırsa çok güzel anlamlar çıkıyor ve şuanda
yaşadığımız dünyayı yansıtıyor...
Bu klip için hepsini kutluyorum ve yeni albümlerini yine büyük merakla bekliyorum:))
MOR VE ÖTESİ FARKI...
İSTANBUL - Charlie
Haden konserinde yağmur, gök gürültüsü ve şimşeğe karşı dayanıklılık testinden
tam notla geçen festivalciler, önceki akşam Kurt Rosenwinkel'in 'süper band'i ile verdiği konserinde de havlu atmadı.
Gelenler, hoyrat kullanılmaya gelmeyen yağmurluklarını üzerine geçirip müziğin tadını çıkarmayı
sürdürdü. Gecenin ve belki de festivalin 'en acayip' konseri ise Babylon'da cereyan etti. Sahnedeki Mor ve Ötesi'ydi.
Kalabalık olacağını tahmin ediyorduk ama bu kadarını beklemiyorduk. Mekân ağzına kadar
dolu. İçeri adımınızı atıyorsunuz ve attığınız yerde kalıyorsunuz!
Hatta, 'Ya n'oluyor böyle? Mor ve Ötesi işte' deyip öte yandan içeri girebilmek için birilerinin dışarı
çıkmasını umutla bekleyen bir 'güruh' söz konusuydu. Mor ve Ötesi'nin Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nde
konser vermesi zaten başlı başına ağzımızı kulaklarımıza vardıran bir
hadiseydi. Bir de yeni albümleri 'Dünya Yalan Söylüyor'dan 'Uyan'ı, sahnede Ceza ile birlikte söyleyince sevincimiz iyiye
katlandı. Kalabalık nedeniyle el-kol hareketlerimiz sınırlı olduğundan önceki gece hakkıyla
alkışlayamadık, buradan kendilerine alkışlarımızı ve saygılarımızı
gönderiyoruz.
Akustik
Konser 4 Aralık Pazar
Saat 20:00 de MOR VE ÖTESİ
Powertürk TV'de...
**nokiasupersound yarışmasında jürideki isimlerden birisi de
harun tekin...:) jürideki diğer isimler ise ;
*şebnem ferah
*tarkan gözübüyük
*fuat
*ali şahinbaş
*ilhan erşahin
*ömer bülent ahunbay
eğer bir müzik grubunuz varsa bu büyük fırsatı
kaçırmayın derim;))
www.nokiasupersound.com dan KIVILCIM adlı yarışmacının şarkısını
dinleyip oy verirseniz çok memnun olurum:)) kendim içim değil yanlış anlaşılmasın mordaşım
içinn=) şarkıyı dinleyince zaten oy verirsiniz ;)
**Sorgun'un fedaileri
|
Pelin Batu ve Harun Tekin,
Cumhurbaşkanı'nın kendilerini kabul etmesini Sorgun davasında büyük bir adım olarak görüyorlar. Ancak
hâlâ bu konuyla ilgili somut bir sonuca ulaşılamadı. FOTOĞRAF: SERKAN TAYCAN
| Pelin Batu ile Harun Tekin Antalya'daki
Sorgun Ormanı'nı yok olmaktan kurtarabilmek için harekete geçti. Böyle bir mücadele genç ve popüler sanatçılar
açısından çok alışıldık bir şey değil. Reklam mı yapıyorlar, delirdiler
mi, n'oluyor?
03/09/2005 (531 defa okundu)
HAKAN GÜLSEVEN (akşam gazetesi yazarı) Antalya Sorgun'da, bölgenin son kalan ormanlık alanlarından biri olan Sorgun Ormanı'nı,
'golf turizmi'ne açmak ve dolayısıyla epey bir 'tıraşlamak' istiyorlar. Bu projeye can-ı gönülden
destek olanların sayısı pek az; bunların ana fikri 'Ama çok para gelecek' biçiminde özetlenebilir. Golf
tesislerinden elde edilecek paranın bir ekosistemi parçalamaya deyip değmeyeceği tartışmasını
bir kenara bırakırsak, Sorgunlular söz konusu projeye karşı yasal bir süreç başlatmış durumda.
Bu mücadelede Sorgunluların en büyük destekçileri ise, hepimizin pek yakından tanıdığı iki genç
insan; oyuncu Pelin Batu ile Mor ve Ötesi'nin solisti Harun Tekin... O güne dek hiç görmedikleri bir orman için mücadele
etmenin nereden icap ettiğini sorduğumda, aslında çok tesadüfi bir durum olduğunu öğrendim. Pelin'in
telefon mesajlarıyla başlayan bir macera olmuş bu: "Yaklaşık altı ay önce Niğde Aksaray'da
bir film çekimindeydim, gazetede Sorgun Ormanı'yla ilgili küçük bir haber gördüm. Golf sahası yapmak için 200 bin
ağaç kesileceğini yazıyordu. Orada internet imkânım falan yoktu; o akşam 50-60 kişiye mesaj
çektim, internete girip araştırmalarını istedim; tek ilgilenip geri dönen Harun oldu, hatta sitelerinde
Sorgun Ormanı için yürütülen mücadelenin linki de varmış, o gece konuştuk, sadece oraya destek oyu atmakla
yetinmeyelim, daha radikal bir şeyler yapalım diye kararlaştırdık ve o günden sonra zaten, aylardır
mücadele ediyoruz." Şimdi bu ormanın aslında orman olmadığını, çalı-çırpının
orman diye yutturulduğunu iddia edenler var. Pelin Batu, "Bunu neden yaparlar bilmiyoruz tabii ama ortada helikopterlerden,
bizzat ormanın içinden çekilmiş fotoğraflar, video görüntüleri var. Dileyen internet sitelerinden bunlara rahatça
ulaşabilir. Martın sonuna doğru kesilen 200-300 kadar ağacın resimlerine baktığınızda,
hiç de çalı-çırpı olmadığını görebilirsiniz. Kaldı ki bizim için rakam önemli değil;
biz bir ekosistemin ortadan kaldırılmasına karşı çıkıyoruz," diyor. Pelin Batu'nun
çektiği mesajla ve bir arkadaşının kışkırtmalarıyla, bir 'Sorgun fedaisi' haline dönüşen
Harun da 'istatistiki' değerleri pat diye koyuyor ortaya: "Bir kere bölgede 32 bin tane fıstık çamı
ve kızılçam var. Bunlar 100-150 yıllık ağaçlar ve boyları 15 metre civarında. Bunun dışında
da geniş bir makilik alan bulunuyor, Menengiçler falan. Bunlardan 10 binlerce var. Ayrıca bunun üzerinde durmaya
ne gerek var, çalı çırpı olmadığı çok açık. Orman Bakanı Osman Pepe bile bölgeye gidip
bu ormanın kapalı bir orman olduğunu söyledi. Kapalı orman, sık orman anlamına geliyor ve bu
bir kalite göstergesi ormanlar için."
*'Bir ekosistemi yok edecekler'
Yani, ortada bir çalı-çırpı
durumu değil, ciddi ciddi Akdeniz'in kıyı şeridinde son kalan ormanlık bölgelerinden biri var. Pelin,
durumu sadece ağaçlar olarak ele almadıklarını, bir ekosistemden söz ettiklerini anlatıyor: "Aylardır
işin içinde olduğumuz için artık çok detaylı bilgi sahibiyiz. Ormanlar ağaç sayısıyla hesaplanamazmış;
yani tek tek ağaçları sayamazsınız. Gölgelik alan hesaplanıyor; çünkü 10 yıllık bir çamı
100-150 yıllık bir çamla kıyaslamak mümkün değil. Sorgun Ormanı çok zengin bir orman, içinde canlı
bir ekosistem var. Mesela çam ormanlar, çölden bir önceki evreymiş; Sorgun'da ise sadece çam değil, pek çok çeşit
bulunuyor. O yüzden bir ekosistemi yok ediyorlar diyoruz biz." Sohbet seri halde geliştiği için, açıkçası
bana pek bir ara taksimi yapma fırsatı kalmıyor, Pelin lafı bitiriyor, militan bir işbölümü yapmışlar
gibi Harun devreye giriyor, "Orman eşittir ağaçlar gibi bir algı var bir de. Tartışmaların bu
eksende gitmesi yanlış. 'Ağaç kesilir, yakına bir yere yenileri dikilir', 'Bir tane kesilir, yerine 10
tane dikilir' gibi argümanlar ileri sürülüyor. Kazın ayağı öyle değil. 150 senelik ağaçlardan söz
edince bu argümanlar gülünçleşiyor çünkü," diyor. Kendi adıma, Malezya'nın bir adasında, yağmur
ormanları içinde, yüksek sosyeteye hizmet veren golf sahaları görmüştüm. Burası ada halkına, hatta
bizim gibi 'parasız' turistlere kapatılmış olan son derece geniş bir alandı. Anlayacağınız,
bölgedeki yaşamı da doğrudan etkileyen, insanlara yaşam alanlarının bu en güzel bölgesini kapatan
bir projeden söz ediyoruz. Golften söz ederken gözlerinden dolar işaretleri fışkıranlar ise, işin
bu insani boyutuna oldukça uzaklar tabii. Pelin ve Harun da işin bu insani boyutuna özellikle dikkat çekiyor. Pelin Batu,
"Bu herkesin ormanı," diyor, "Sorgun'dan insanlarla ilk temasa geçtiğimizde oraya ilişkin inanılmaz duygusal
davrandıklarını fark etmiştik. Yaşamları orada geçmiş, bir ağacın altında
öpüşmüşler, ilk defa el ele tutuşmuşlar mesela. Çocukluklarında burada vakit geçirmişler. Biz
Harun'la işi öğrendikçe iyiden iyiye golf karşıtı oluyoruz, golf denince sadece paradan bahsedilmesini
hazmedemiyoruz ama zaman zaman, orada yapılmasın da, ormanın kıyısında boş bir alan var
bari orada yapılsın noktasına gelebiliyoruz. Bölgede tek kalan orman burası çünkü. Sanki yukarıdan
bakmışlar, 'Aaa, ne güzel orman, hadi golf sahası yapalım,' demişler gibi. Her tarafı boş,
sadece orası orman, cennet gibi... Hani hep 'Golf çevreci spor' falan deniyor ya, işte buna çok sinirleniyorum.
Yani ormanla golf sahasını nasıl kıyaslarsınız?!"
*'Golf sahasını Konya Ovası'na yapsınlar'
Harun ise bölge insanlarının
tepkilerinin çok haklı olduğunu savunuyor; onların yaşam alanlarının ellerinden alındığını
söylüyor. "Senin bahçenden otoyol geçirmeleri gibi bir şey bu. Kimisi ormanın içinde atla dolaşıyor, kimisi
orada piknik yapıyor. 'Çevreci bir spor' olarak golften bahsediyorlar ya, o halde mümkünse Konya Ovası'na yapsınlar
golf sahalarını da biraz yeşillendirsinler ortalığı," diyor. Kaldı ki, Antalya golf
için ihtiyaç duyulan çimenlerin gelişimine hiç de uygun bir iklime sahip değil. Yani hem yazları Türkiye'nin
en sıcak noktası, hem de yağış rejimi bakımından çok alakasız bir noktada. Harun Tekin,
bu işi de araştırmış, "Normal bir tarım arazisinde kullanılanın altı katı
kadar kimyasal gübre ve su kullanılıyor. Yani ortada bir 'çevrecilik' falan yok, burada golf alanlarının
kurulması halinde bir kimyasal gübre yığılması olacak ve o bölgede yaşayan tüm canlılar
bundan olumsuz etkilenecek," diye özetliyor durumu. Peki ne olacak? Pelin Batu ve Harun Tekin, Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer'le yapılan görüşmeyi Sorgun mücadelesi açısından bir zirve olarak görüyor. Başlı
başına Cumhurbaşkanı'nın, üstelik konuyla ilgili yasal süreçlerle hiç ilgisi olmamasına rağmen
kendilerini kabul etmesini, orada kendisine Orman Bakanlığı'na iletilmek üzere 160 bin imzanın ve koca
koca klasörlerin teslim edilmiş olmasını, Sorgun mücadelesini dinlemesini zaten başlı başına
bir kazanım sayıyorlar; bu kamuoyunda epey dikkat de çekti, pek çok insan konuyla ilgili bilgi sahibi oldu. Artık
hep beraber mahkeme süreçlerini dikkatle izlememiz icap ediyor. Yanlız Pelin Batu'nun söylediklerine de dikkat etmek
lazım: "İki dava devam ediyor; bunlardan biri orada inşa edilen otelle ilgili. Üç kat için izin verilmiş
bu otele, dava sürmesine rağmen şimdiden beş kata çıktı ve kimseye kulak asmadan inşaata devam
ediyorlar. Tam bir karmaşa var. Hâlâ çok huzursuzuz çünkü turizm alanında son derece kaygı verici kararlar
alınmaya devam ediyor, doğal zenginliği olan koylar otellere kiralanıyor..." Öyle ya, mesela bir sürü
davaya rağmen türlü cambazlıklarla İstanbul'un göbeğine dikilmiş olan Gökkafes örneği önümüzde
duruyor; sonra orman arazisine yapılan koskoca kampüsler var...
*Reklam mı yapıyorlar? Pelin Batu ve Harun Tekin, Sorgun Ormanı ile ilgili kampanya başlatınca,
daha doğrusu mevcut kampanyaya destek verince, 'golfçü' kimi çevreler, 'popülist' olduklarını, reklam peşinde
koştuklarını öne sürdü. Açık açık sorduk, "Bu işle uğraşıp reklam yapma ihtimaliniz
nedir?" dediğimde, Harun Tekin'in, "Reklam yapma ihtimalimiz çok yüksek, ben artık inanıyorum buna," diye cevap
vermesi, açıkçası bu iddiayı pek ciddiye almadığını gösteriyordu. Pelin de, Harun'dan yüz
bulup, "Ya, sormayın, işte şimdi hazır bir dizide de oynuyorum ya, reytingleri artıralım diye
uğraşıyoruz böyle," diye işi ilerletti. Harun, "Keşke yeni albüm falan çıkarsaydık, bu
reklamla artık satış rekorları falan kırardık, böyle işlerle uğraşıp eski
albümleri sattırıyoruz," dedi, söyleşi cıvımaya başladı. Arkadaşları ciddiyete
davet ettim; Harun hemen davete icabet etti ve konuşmaya başladı: "Bizi reklam yapmakla suçlayanlara baktığınızda,
bunların ayaklı reklam panosu gibi olduklarını görüyorsunuz. Hayatları PR üzerine kurulmuş,
başka bir olayları yok. Biraz da böyle bir empati kurmak lazım. Her şeyi bu gözle algıladıkları
için, bizim yaptıklarımızı reklam dışında değerlendirmeleri mümkün olamıyor.
Birisinin, kalbinden gelen bir arzuyla, 'Ulan ben buna hayır diyorum!' diye karşı çıkması gibi bir
fikir o kafalarda yoksa eğer, akıllarına reklamdan başka bir şey gelmez tabii."
*Koca ormana
çalılık diyorlar Harun ciddi ciddi konuşunca, Pelin de ciddileşti, reklam iddialarına
karşı ne düşündüğünü anlattı: "Biz altı aydır bu konuyla ilgili bağırıyoruz,
ben her röportajda bundan söz ediyorum, Harun Kral TV Müzik Ödülleri töreninde bile bu konuyu dile getirdi. Sorgun Ormanı'yla
ilgili olarak bizim içimiz parçalandı. Belki bir şeyi değiştiremeyeceğiz ama denememiz gerekiyor
dedik. O kadar çok buna benzer şey oluyor ki ülkede, artık sessiz kalmak istemiyoruz. Bizim bir avantajımız
var, popüler simalarız; Sorgun Ormanı'yla ilgili bir kampanya zaten sürdürülüyordu, aylarca bağırdılar
ama seslerini kimse duymuyordu, kimse ilgilenmiyordu, biz sözcülük yapmaya başladık ve Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer'den randevu aldık, ardından 'reklam yapıyorlar' eleştirileri yükseldi işte. Bence
bu eleştirileri getirenler ucuz reklam yapıyor. Bu konuyu hiç bilmiyorlar; 'Golf çevreci spordur' diye dillerine
pelesenk etmişler, sadece yeşillik görüyorlar ama kimyasalları yok sayıyorlar, koskoca ormana 'çalılık'
diyorlar. Bu ülkede doğru dürüst araştırma yapmadan nasıl yazı yazılıyor, zaten anlamış
değilim. Ama bizim yaptığımız bir işe yaradı ki, saldırı alıyoruz diye düşünüyorum..."
Peki şu sıralar reklamını yapmaları icap eden bir durum var mı? Pelin Batu zaten Sessiz
Gece adlı dizide, hayata karşı mücadele eden, ayakta durmaya çalışan iki ana kadın karakterden
birini oynuyor ve anlaşılan dizide işler gayet iyi gidiyor. Gerçi, "Bu dizi yaz için çok sert," diyenler de
olmuş ama önümüzdeki sezon devam edecekler gibi gözüküyor. Pelin eylül başında ise bir filme başlıyor,
Ulaş Akın filmi, adı Dün Gece Rüya Gördüm, konusu ise uyuşturucu. "Anlayacağınız bu sıralar
böyle ağır melodramlarda yüzüyorum," diyor Pelin Batu. Kim bilir, belki de Sorgun'daki melodramın genel etkisidir...
Harun ise, Mor ve Ötesi'nin Tuborg konserleri dışında şu anda pek bir işle uğraşmadıklarını,
kısa vadede reklamını yapmaları icap eden bir albüm çıkarmayacaklarını anlatıyor.
Bu sonbaharda yeni albüm için çalışmalara başlayacaklar o kadar.
*Magazin faciaları Hani iki genç ve popüler simayı yakalamışken ve son günlerde Bülent
Hanım'ın açıklamalarıyla magazin dünyası yeniden gündeme oturmuşken, yaşadıkları
magazin faciaları olup olmadığını sormak istedim Pelin Batu ve Harun Tekin'e. "Bir gün Hürriyet gazetesini
açtım, 'Mor ve Ötesi Foolish Casanova adlı parçayı söylecek' diye bir haber okudum," dedi Harun Tekin. Hakikaten
acayip bir durum. Hemen o gün bir televizyon kanalı aramış Harun'u, "Petek Hanım söylesin, siz de arkada
çalarsınız," gibi daha acayip bir teklifte bulunmuş. Pelin Batu'dan ise taze bir facia geldi. Dizinin tanıtım
gecesinde gazetecilerin birkaç sorusunu cevapladıktan sonra, gazetede kendi fotoğrafıyla birlikte koskocaman
bir başlık görmüş: "'Ben fahişe olmak istiyorum!' Tabii altını başka türlü dolduruyorlar,
"En büyük hayalim fahişeyi oynamak," gibi, ki öyle bir şey de söylememiştim. Ama başlığa bakar
mısınız?!"
*Herkesten duyarlılık bekliyorlar
Sorgun, Pelin ve Harun için bir sembol. Şimdi
Sorgun diye bir sorunları var ama daha önceden gelen ve ileride de yaşanacak olan sorunlarla ilgili de uğraşmak
gerektiğini söylüyorlar. Daha fazla insanın geçtiğimiz hafta Atlas dergisinin önayak olduğu 'Hasankeyf'e
Sadakat Treni'yle, yok olma tehdidi altındaki Hasankeyf'e yola koyuldular mesela. 9 bin yıllık kültürel bir
hazinenin göz göre göre yok olmasına karşı çıkıyorlar şimdi. Herkesten duyarlılık
bekliyorlar; binlerce yıllık kültürel değerlerin hidroelektirik santrallere feda edilemeyeceğini savunuyorlar.

*Ses çıkardığınız
zaman mutlaka bir yankısı oluyor...
(milliyet gazetesi 29/08/05)
Sorgun ormanına golf sahası yapılmasına karşı sürdürülen kampanyaya öncülük eden, bunun için
Çankaya'ya kadar çıkan Pelin Batu ve Harun Tekin, "Bizim mücadelemiz, ağaç sayısıyla ilgili değil,
ekosistemin altüst edilmesini önlemeye çalışıyoruz" diyorlar.
SOHBET ODASI DERYA SAZAKDERYA SAZAK:
*İki
genç sanatçı olarak Antalya Sorgun ormanına golf sahası yapılmasına karşı sürdürülen kampanyaya
öncülük ediyorsunuz. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'le görüşerek, halktan toplanan imzaları ilettiniz.
Medyatik sanatçıların çoğu Türkbükü'nde, Laila'da boy gösterirken, sizler Sorgun'u, Hasankeyf'i niye dert ediniyorsunuz?PELİN BATU: Antalya Sorgun'da 100, 150 yıllık çam ormanını kesip 2 golf sahası ve otel yaptırılacağı
haberlerini medyadan takip ettik ve Harun'la birlikte radikal bir şeyler yapmak istedik. Golf sahası Danıştay'lık
olmuş. Bunlara sessiz kalıp ah yazık dedikçe her gün yeni bir doğa tahribatıyla karşılaşıyorsunuz.
Betonlaştırılan koylar, Hasankeyf örneğindeki gibi tarih ve kültürü sular altında bırakacak
barajlar. Sivil toplum kuruluşları bu konularda çok duyarlılar. Biz de çok ünlü olmasak da tanınıyor
olmanın avantajını kullanarak Sorgun'u 'dert edindik.' 3 kata izin verilmiş otel Danıştay sürecine
rağmen 5 kata çıkmış durumda. Golf sahası uğruna 200 bin ağaç kesilecek. Sayıları
tartışmanın önemi yok. 10-15 yıllık bir ağaçla, 150 yıllık fıstık çamının
oluşturduğu gölgelik alan çok farklı. Golf sahası yapmak için Sorgun ormanında pasajlar açılacak.
Çim ekilecek. Otelin yapıldığı bölgede de ağaçlar yok edilecek. Çimlerin yeşil kalması
için kimyasallar kullanılacak. Onların yeraltı sularına karışma tehlikesi var. İki
yönlü ekolojik tahribat söz konusu. Bizim mücadelemiz ağaç sayısıyla ilgili değil, ekosistemin altüst
edilmesini önlemeye çalışıyoruz. Göçebe kuşlardan tutun da doğal hayatın parçası olan bitki
ve hayvan türleri Sorgun ormanındaki golf sahasından olumsuz etkilenecek.
Sezer'den destek sözü *Çankaya'da Sayın Sezer'le görüşmeniz nasıl
geçti, Cumhurbaşkanı bu konularda çok duyarlı. Devreye girecek mi? PELİN BATU: Cumhurbaşkanı'mıza
çıktık ve 40 dakika görüştük. 160 bin adet imza teslim ettik. TEMA başta pek çok kuruluşun bilimsel
raporlarını ilettik. Çok duyarlı ve bilgiliydi Sorgun konusunda. Bize destek verdiğini de söyledi. Tabii
ki şu anda 'Danıştay'dan çıkacak kararı bekleyelim' dedi. Sezer'le görüşmemizin sembolik
anlamı büyüktü. Çankaya ziyaretiyle birlikte golf sahasına karşı yürütülen kampanya medyada daha fazla
yer buldu. Tabii, 'golf en büyük çevre sporudur' diye yazanlar da oldu. Danıştay kararını bekleyeceğiz
ama o arada, bu işlerin devam edeceğinden korkuyoruz. Otel inşaatı beş kata çıktı bile.
*Mor ve Ötesi Grubu, müziğin yanı
sıra toplumsal olaylara, barış ve özgürlüğe duyarlı çıkışlarıyla da dikkat çekiyor.
2000 yılında Akkuyu Nükleer Santralı'na karşı eylemlere müziğinizle destek verdiniz. 1 Mart
tezkeresinin reddedildiği gün Meclis önünde on bini aşkın kişiyle 'Savaşa hayır' dediniz. Sizleri
Sorgun'da, Hasankeyf'te izliyoruz. Neden bu karşıtlık? HARUN TEKİN: Bu değerlerle ilgili
bir şey. Bizim içimizde yükselen bir itiraz, isyan olduğu zaman bunu dışımızdaki insanlarla
paylaşıyoruz. Kendi aramızda 'Böyle şey olur mu?' dediğimizde toplumla aynı noktada buluşuyoruz,
medyanın da böyle görmesinde hiçbir sakınca yok. 2000 yılında Akkuyu'da nükleer karşıtı
eylemlere destek verdik. O zaman kimse inanmıyordu Akkuyu'nun engelleneceğine. Büyük bir muhalefet dalgası
oluştu. Ses çıkardığınız zaman mutlaka bir yankısı oluyor. ABD'nin Irak'ı işgali
öncesindeki savaş karşıtı hareketlerde bunu gördük.
Bir şeyler değiştirilebilir... Burada temel önermemiz, 'Bir şeylerin değiştirileceğine olan
inanç.' O inancı restore edebilmemiz lazım. İnsanların giderek daha fazla etraflarındaki doğal
olmayan koşulları sanki doğalmış gibi kabul ettikleri bir çağdayız. 'Bunları değiştiremem,
en iyisi böyle devam edeyim.' Aslında hayat o kadar statik bir şey değil. İnsanlığın değiştirebildiği
bir şey hayat. O yüzden bu modernist önermenin altını çizmek çok önemli. *Değerlerden söz ettiniz, 1980 sonrası gençlik
'Özal kuşağı' diye anılırdı, Pelin Batu'nun ve sizlerin yaklaşımınızda sosyal
ve siyasi sorunlara kayıtsız olmayan, tersine 'kendine dönük, bireysel yaşama' tezini çürüten genç sanatçıların
seslerini giderek yükseltme kararlılığı gözüküyor. 1 Mart'ta 'savaşa hayır' diyebilmek 1968'lerin
'Devrimci gençliği'ni anımsatıyor. HARUN TEKİN: Doğrudur, Özal gençliği depolitizasyon
sürecinden etkilendi, çünkü sokağa çıkan insanların kafasına inen copları görerek büyüdüler. Bu caydırıcı
bir şey tabii. İnsanlar niye evlerinde oturup da, 'itiraz etmiyorlar' diye kızmadan önce bunları da düşünmek
gerekiyor. 12 Eylül sonrası çok baskıcı bir dönemden geçildi, 1980 darbesinin etkisi yavaş yavaş
kalkıyor ve bir normalleşme var.
Doğanın
cevabı bu!
*2005'e girerken Güney Asya'yı vuran tsunami felaketinin ardından küresel ısınmanın yeni sorunları
dünyayı sarsıyor. Yıkıcı fırtınalar ve seller. Alaska'da bu yaz denize girildi! HARUN TEKİN: Karpuz denize düşmüş... Doğayla insan arasındaki ilişkiye yeniden bakmak gerekiyor. Etraftaki
ağaçların, toprağın, suyun sahibi gibi davrandığımızda tükeniyor. Depremler, seller,
fırtınalar oluşuyor. Bunlar aslında çok metaforik değil. Doğanın cevabı. Doğal
felaketlerin seyrinde de değişiklik var, artarak geliyor. Ve şiddeti büyük oluyor. Marmara depreminde 30
bin kişi öldü. Tsunami kayıpları 250 bin kişi. Aslında geldiğimiz noktada insan aklını
kaybetmek üzere. Sürüngenlerde de bulunan korteks altı birtakım güdülerle hareket eder bir hal aldı. Etrafa
bakışı, saldırışı... PELİN BATU: Ne demek bu Harun? HARUN TEKİN: Ben bir kertenkeleyim. Başlık bu. İnsan aklının kaybolmasına dayanamıyorum.
Çünkü çok değerli bir şey akıl. Alanya'da duble yol yapacağız diye bunu kumsaldan geçirmeyi aklım
almıyor. Hasankeyf'te resmi açıklama şu, 'Sular boşa akıyor, orada baraj yapmamız lazım.'
Postmodern zırvalamalar yüzünden insanlar artık 'Her şey olur biter, olup biten her şeyin anlamı
vardır ve bunlar aslında bizim değiştirebileceğimiz şeyler değildir' düşüncesine inanıyorlar.
Şu anda hâkim ideoloji bu. İnsan doğasına ve aklına yapılan bir hakaret bu tarz yaklaşımlar.
PELİN BATU: Biz doğayı tahrip eden ekonomik çıkarcılığı, açgözlü
tüketiciliği düşüncesizlik olarak niteliyoruz ya, onlar da bizleri 'bir avuç çevreci, ağaçları kesmeyin,
börtü böceklere dokunmayın' diye tepinen marjinaller şeklinde görüyorlar. Sorun birkaç ağacın yok olması,
tarihi dokunun bozulmasıyla sınırlı değil, öyle hızlı bir tüketim var ki, her şey
bir arsızlık ve saldırıya dönüşmüş. Ve öyle sanılıyor ki, ormanın yerine
golf sahası yapılıp oteller açılınca herkes buraya gelecek. O denge bozulduktan sonra insanlar oraya
gelmezler ki. Şu anda kötü örneklerden de ders almalıyız. Norveç'te 250 tane golf sahası var, Belek'e
daha çok Kuzey ülkelerinden geliyorlar. Çünkü ucuz. Bu da bana sömürgeci mantalitesi gibi geliyor. Gidelim, ormanı
keselim, nasıl olsa Türkler ses çıkarmaz, orada ucuza oynayalım. Turizme karşı değilim ama değerlerimizin
bu kadar ucuza gitmesine isyan ediyorum. Savaş hiçbir zaman adil değildir...
*Mor ve Ötesi'ni bir araya getiren,
'Dünya yalan söylüyor' dedirten neydi? HARUN TEKİN: 1995'te kurulduk. Beşinci albüme
hazırlanıyoruz. Dünyaya müdahale etmek bizim keyif aldığımız bir şey. Irak Savaşı'na
karşı çıktık, ABD'nin bağıra bağıra gelen saldırı ve işgali çok adaletsiz
oldu. Orada da çok mayınlı bölgedeydik. 'Saddamcı mısınız?' laflarına aldırmadan kendimizi
yüz bin kişiyle Meclis'in önünde bulduk. Tarihi bir andı. Bazı televizyon kanalları 'tezkere geçti' diye
haber yayımladılar. Geçmediği açıklanınca büyük bir coşku seli yaşandı. Hâlâ Irak'a
girmeyerek bir şeyler kaybettiğimizi düşünen çevreler var. PELİN BATU: Savaş hiçbir zaman adil
değildir. Ben Tarih mezunuyum. ABD'nin Irak işgali aleni çıkar için yapılan yüzyılın en haksız
savaşı. Gerçi Haçlı Seferleri'ne gidersek tarihte çıkar savaşları hep olmuştur. Ama Irak
işgalinde stratejik çıkarlar her şeyin önüne geçti. *'Savaşa hiç gerek yok' şarkısını Meclis önünde
söylemek kimin düşüncesiydi? HARUN
TEKİN: Söz ve beste 'Mor ve Ötesi'ne aitti ama 8 sanatçı
birlikte söyledik. Savaş çıkmadan müdahale etmek istedik. Bugünkü tüketimle sona geldik!!!
*Müzik piyasasına 'çok satan'
kasetler yapmak varken, bu protest ruh nasıl oluştu?HARUN TEKİN: Benim adıma şu oldu, küçük yaştan
itibaren medyaya hep şüpheli baktım. Mesela ilk 'Sakallı bebek' haberi gördüm. Sakallı bebek illüstrasyonunu
görünce ne yapıyorsunuz, 'Aman Tanrım ne kadar korkunç, inşallah görmem' diyorsunuz. Babanız, 'Olur mu
öyle şey' deyince medyaya güveniniz sarsılıyor! Şaka bir yana, gazetelerin satır aralarını
okumaya hep meraklı oldum, Avusturya Lisesi'nde gazete çıkardım. Benim en politik olduğum alan hâlâ medyadır.
Televizyon izlerken öfkelenir ve şarkı sözü yazarım. 'Dünya yalan söylüyor' albümünü bu duygularla yaptık.
Medyadaki gerçeklik ile yaşadıklarımız birbirine uymuyor diye düşündük. *Başka bir dünya mümkün mü? HARUN TEKİN: Bu şekilde devam etmemiz mümkün değil. Eğer bir ana plan varsa, dünya nüfusunun 400 milyona falan
indirilmesi düşünülüyorsa bu mümkün. Oysa bugünkü nüfus artışı ve tüketimle gidebileceğimiz yerin
sonuna geldik. Deniz bitti derler ya, öyle bir durum var.
İnançsız bir çağda idealizm... *Pelin Batu, siz diplomat kökenli siyasetçi
bir ailenin kızı olarak Ankara ortamından geliyorsunuz. Gerçi eğitiminizi yurtdışında yaptınız
ama ülke sorunlarına duyarlı genç bir sanatçı profili çiziyorsunuz. PELİN BATU: Ben
yaptığım hiçbir şeye politik olarak bakmıyorum. İçimdeki insanın haykırışı
gibi geliyor. Bizim ailede her zaman politika vardı. Babam çocukluğumdan beri Dışişleri Bakanlığı'nın
'solcu' büyükelçisi olarak görülüyordu (İnal Batu, halen Meclis'te CHP İzmir Milletvekili olarak görev yapıyor.)
arkadaşları arasında. Sola sempatim var ama pratikte benim jenerasyonumun yaşadıkları beni o
tarafa itemiyor. Bazı şeyleri görünce o kadar içim acıyor ki, ona göre hareket ediyorum. Hiç kimsenin hiçbir
şeye inanmadığı bir çağda yaşıyoruz. Onun için bazı idealleri yeniden canlandırmak
gerekiyor. Antalya Sorgun'da başlattığımız kampanya çevreyi sahiplenmenin küçük bir adımı.
Hasankeyf için hâlâ umutluyuz...
*Hasankeyf'in kurtarılması yönünde de uğraş veriyorsunuz. Sadakat treninin yolcuları arasında
siz de varsınız? PELİN
BATU: Baraj projesinin değiştirildiği haberlerini
okuyunca, 'Hasankeyf kurtulacak' diye çok sevinmiştik. Sorgun ormanı için Cumhurbaşkanı'na çıktıktan
sonra Orman Bakanı Pepe helikopterle golf sahası yapılacak yere gitti ve yeni bir değerlendirme yapacaklarını
söyledi. Demek ki etkili olunabiliyor. Hasankeyf'te de umarız aynı sonucu alırız. HARUN TEKİN:
Kendi ülkemize verdiğimiz zararı görünce birkaç sene sonra Romanya'ya taşınacakmış gibi davrandığımızı
düşünüyorum. Türkiye'ye bazen içinde yaşadığımız uyku tulumu, çadırmış gibi davranıyoruz
ama bu ülke çok değerli.
*Umutlusunuz... PELİN-HARUN: Bir şeylerin değiştirilebileceğine inanıyoruz...

Hasankeyf'e Sadakat ...
Geçmişi inkar edebilirsiniz. Geçmişe karşı da çıkabilirsiniz. Ama geçmişi yok
edemezsiniz. Çünkü ortak geçmiş, bizim de geçmişimizdir.
Güzel bir yaşam, geçmiş ve geleceği birbirine
bağlı bir çevrede kurulur. İnsanlar, Çatalhöyük'de olduğu gibi, zaten, geçmişlerini, hafızalarını
korumak için yerleşik hayata geçmişlerdir. Aslında geçmişi yok etme gayreti beyhudedir. Geçmişi
inkar da öyle. Çünkü insan, geçmişi anımsadığı ölçüde vardır ve geleceğe koşabilir,
daha da önemlisi geçmişe bakarak nereye koşabileceğini bilebilir.
Geçmişi yok ederek yapılan her eylem,
gün gelir, geçmişin hayaletleri tarafından geri püskürtülür. Bu, tarih ve kültür için de böyledir. Doğa için
de. Doğanın kendi belleği de canlı türleriyle devam eder. Yok edilen her tür, doğanın belleğinde
bir boşluk yaratır. Bu boşluk, yeri doldurulamaz bir boşluktur, milyonlarca yıl geriye gidebilen
bir boşluk. Doğa, bu boşluklarla aylakta durmakta güçlük çeker. Çünkü her türün diğer türe ihtiyacı
vardır. Doğanın geleceği, geçmişinin devam etmesine bağlıdır.
Geçmişi
yok edersen, geleceksiz kalırsın. Hasankeyf'i ikiye bölen Dicle, bir doğa harikasıdır aynı zamanda.
Sayısız kuş, hayvan ve bitkinin yaşam suyudur. Hasankeyf kayalıklarında üreyen alaca yalıçapkını,
küçük kerkenez, tavşancıl, kızıl akbaba, boz kiraz kuşunun örneğin, yurdudur. Mutlaka yaşatılması
gereken bir nehirdir.
Hasankeyf'i feda edersek eğer,
Ilısu Barajı'nın yılda 3.8 milyar kilovat saat enerji üreteceği hesap ediliyor. Bu enerjiye bu ülkenin
ihtiyacı var deniyor. Bu ülkenin enerjiye ihtiyacı var.
Hatta bu ülkenin en çok ihtiyacı olan şey, o enerjidir. Ama bu enerji barajın meydana getireceği elektrik
enerjisi değildir, Hasankeyf'in enerjisidir.
Hasankeyf'i
sular altına gömen bir ülkenin, şu kadar kilovat saat enerji için bunu yapan bir ülkenin, böyle bir ülkenin, geleceğini,
elde edeceği elektrik aydınlatamaz.
Hasankeyf,
Hesna de Kepha, Hısn Keyfâ, Cepha, Kastron Piskephas... Bu isimleri almış tarih boyunca. Biz de, Hasankeyf'i
sonsuza kadar yok ediyoruz. Artık yeni bir isme gerek yok. Ne keyif ama!
Hasankeyf'in tarihinin Asur ve Urartu'ya kadar indiğini tahmin ediliyor. Daha kim bilir ne sırlar saklıyordur
kalesi. Hasankeyf'in bugünkü adının kökeni Asurca ''kipani''den (kaya) geldiğini biliyoruz. Bu ad daha sonra
`kaya kalesi' olarak Arapça söylenişiyle günümüze kadar gelmiş. Günümüze kadar.
Hısn Keyfâ melikesi kentini, fethe gelen Halid bin Velid'in eline hiç savaşmadan teslim etmiş, böylece kenti
yıkımdan kurtarmıştı. İkinci Dünya Savaşı'nda sivillerin üzerlerine bombalar yağdıran
ölüm makineleri bile, anıtsal yapıları ve kültürel kıymetleri yıkmamaya özen göstermişti.
En son 1260'daki Moğol istilası sırasında yakıp yıkılan kentti Hasankeyf, Osmanlılar
zamanında da ticari bir kavşaktı, ama bir daha o eski ihtişamına kavuşamadı. Son darbeyi
indirmek bize kaldı. Roma'nın olmuş, Bizanslıların olmuştu, sonra Artuklu, Eyyübi
ve Akkoyunlu sahip çıkmış, yaşatmış ve yüceltmişti. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti, Hasankeyf'i
bitirecek mi? Türkiye Cumhuriyeti, kendi tarihini, kültürel tarihini, doğa tarihini, geriye doğru silerek mi yazıyor?
Halfeti, Zeugma, Allonoi ve diğerleri...Hasankeyf'in kalesi bu kadar dirençsiz mi?
Bize, Hasankeyf'i
korumak yok etmekten daha fazla enerji verir.
Özcan Yüksek
|
Sadakat Treni 26 Ağustos'ta Yola
Çıktı ...
Tren saat 18:00'de 300 kişiyle yola çıktı. Tren dergi çalışanları
ve katılımcılarla İstanbul Haydarpaşa Garı'ndan hareket etti ve Anadolu'nun kalbine yolculuğa
çıktı.
Anadolu'nun ayaktaki tek ortaçağ kenti Hasankeyf,
sular altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya. Yıl sonunda inşasına başlanacak
Ilısu Barajı, Dicle Nehri'ni durdurarak Hasankeyf'i boğacak, Türkiye'nin en önemli anıt kentlerinden,
kültürel miraslarından birini sessizliğe gömecek. Coğrafya
ve keşif Dergisi Atlas, Hasankeyf'i korumanın onu yok etmekten daha fazla enerji vereceğini söylüyor ve bu
konuda duyarlılık yaratmak amacıyla bölgeye tren kaldırdı. Hasankeyf'e Sadakat Treni 26 Ağustos
2005 Cuma günü, saat 18:00'de 300 kişiyle yola çıktı. Tren dergi çalışanları ve katılımcılarla
İstanbul Haydarpaşa Garı'ndan hareket etti ve Anadolu'nun kalbine yolculuğa çıktı. Doğa
Derneği'nin, bilim adamlarının, sanatçılar Pelin Batu (oyuncu) ve Harun Tekin'in (Mor ve Ötesi grubu üyesi)
de yer aldığı tren, güzergâh üzerinde anıtsal niteliği yüksek doğal ve kültürel alanlarda mola
veriyor. Ayrıca Atlas'ın ekim sayısı yol boyunca katılımcılarla birlikte hazırlanıyor,
trende dia ve belgesel gösterileri, çeşitli sunumlar yapılıyor.
Ankara'ya 27 Ağustos'ta saat 03:30'da ulaşması planlanan Hasankeyf'e Sadakat Treni, Batman'a 28 Ağustos'ta(bugün)
varacak. Yerel yöneticilerce karşılanacak trenin yolcuları Hasankeyf ve çevresini gezecek, uzmanlar tarafından
bilgilendirilecek. Doğa Derneği ve Atlas basın açıklaması da yapacak. Bölgede bir gün kalacak tren
geri dönüş yolunda 30 Ağustos günü saat 13:00'te Ankara Garı'nda Durul Gence Ritim Atölyesi tarafından
karşılanacak. Ankara'da yolculuğun içeriği ve Hasankeyf izlenimleriyle ilgili bir açıklama da yapılacak.
Hasankeyf'e Sadakat Treni 30 Ağustos'ta saat 22:00'de tekrar Haydarpaşa Garı'nda olacak.
Atlas dergisi yayın yönetmeni Özcan Yüksek, "Türkiye'nin ihtiyacı olan enerji, Hasankeyf'i yok ederek elde edilen
enerji değildir. Muhtaç olduğumuz enerjiyi, Hasankeyf'i koruyarak elde edebiliriz' dedi. Yüksek, "Hasankeyf'i yok
etmek negatif enerji verir, korumak ise pozitif enerji" diye ekledi. |
Çevreciler Köşk'te
Mor ve Ötesi'nin solisti Harun Tekin ile sinema oyuncusu Pelin Batu,
Sorgun Ormanı'nın korunması için Cumhurbaşkanı Sezer'le görüşüp destek istediler
ANKARA Milliyet
Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer, golf sahası yapılması planlanan Antalya'nın Manavgat ilçesindeki Sorgun Ormanı'nı
korumayı amaçlayan sinema oyuncusu Pelin Batu ile Mor ve Ötesi'nin solisti Harun Tekin'e yargı sürecini iyi takip
etmelerini önerdi. Çankaya Köşkü, son dönemdeki en farklı konuklarını ağırladı.
Cumhurbaşkanı Sezer'in Side Doğa Gönüllüleri adına görüştüğü Harun Tekin, gömleğini pantolon
dışına bırakmış görüntüsüyle dikkati çekti. Tekin, Batu ve Side Doğa Gönüllüleri Sözcüsü
Ali Yükser, 40 dakika süren görüşmenin ardından soruları yanıtladı. Sorgun Ormanı'nın,
Side'nin uzun vadeli çıkarları hiçe sayılarak tahrip edildiğini savunan Tekin, otel ve golf sahası
inşaatı amacıyla yok edileceğini söyledi.
'Her şey ticari değil' Tekin, "Bu hatadan dönmeli
ve doğayla başka türlü bir ilişki kurmayı öğrenmeliyiz. Turizm ve doğayı birbirleriyle
savaşarak var etmek yanlış. Birlikte varlıklarını sürdürebilirler. Her şey ticari getiri
demek değil" diye konuştu. Batu da, Cumhurbaşkanı'na Side Doğa Gönüllüleri'nce toplanmış
160 bin imzayı teslim ettiklerini ve kendisinden destek istediklerini dile getirdi. Cumhurbaşkanı'nın
kendilerini dinlemiş olmasından dolayı mutluluk duyduklarını belirten Batu, Kültür ve Turizm Bakanlığı
ile yaptıkları görüşmelerden ise olumlu sonuç alamadıklarını bildirdi.
Mor ve Ötesi'nin solisti Tekin, şunları kaydetti: "Cumhurbaşkanımız bizi dinledi. Doğaya çok
değer verdiğini biliyorum. On binlerce insana konser verdim, hiç bu kadar heyecanlanmadım. Ama, Cumhurbaşkanımın
karşısında heyecan duydum. Kendisine, Mor ve Ötesi'nin bütün çalışmalarını hediye ettim.
Cumhurbaşkanım da dinleyeceğini belirtti. Kıyafetim konusunda ise bir şey söylemedi. Çok şık
bir kıyafetimdi."
|