**HARUN
TEKİN KENDİYLE YÜZLEŞİYOR...
Biz Deniz'le yeni tanıştık.Derginin
ilk önerisi,groupielerle ilgili bir röportaj ve fotoğraf çekimiydi.Çok tutmadım bu fikri çünkü bir rock grubunun
groupielerle ilgili geniş bir dosyası varsa,bunu anlatmak istemezdi.Yoksa da,ki bu bizim durumumuz,zaten anlatılacak
birşeyler olmazdı.Kötü fikir!Yeni öneri ise,bu derginin sayfalarında gördüğünüz fotoğraflarla ve
okumaya başladığınız tuhaf röportajla sonuçlandıu.Bence daha iyi fikir.İlk defa kendimle
kamuya açık bir yerde röportaj yapacağım.Bence çok keyifli,umarım siz de okurken iyi vakit geçirirsiniz.
*Bir rock grubunda yer almak nasıl bir şeydir?
Özellikle eğer çocuk denecek yaştan beri başka bir
şey yapmayı asla düşünmediyseniz ve karşınıza doğru insanlar çıkmışsa bu
harika bir deneyim.Teşekkür borçluyum.Kerem Kabaday^'ya,ortak bir inadı sürreel bir boyuta ulaştıran gözü
karalığı için herşeyden önce.Burak Güven'e ,"dış dünya"nın nasıl irşey olduğuna
dair gözlerimizi açtığı ve müzikle kurduğu o en doğal ilişki türü için.Kerem Özyeğen'e,hiçbir
şeyi dert etmeyen yüce gönlü ve bir o kadar yüce gitaristliği için.Volkan Gürkan ve Ali Soner'e ilk dakikadan itibaren
bizi eleştirmekten asla taviz vermeden koşulsuzca yanımızda oldukları için.Derin Esmer'e bana şarkı
söyleme cesaretini kazandırdığı ve beni 97 yılında Berklee'ye uğramaya ikna ettiği
için.Alper'e o başlangıcın olmazsa olmazı olduğu için.Ve şarkı söylemek, çok sevgili bir
insanın söylediği gibi kutsal birşey.Sonuçta,her türlü duyguyu kaygısızca bağırabilmek
büyük bir ayrıcalık.
*Peki,her şey anlattığın kadar tozpembe
mi?
Hayır.Özellikle beklentiler,önyargılar ve kaygılar
inancın ve güvenin önüne geçtiğiiiinde hayat benim için bir cenehhenme dönüşebiliyor.Bu aslında göz önünde
olup da göz önünde olmaktan daha fazlasını vaat eden herkes için geçerli; kolektif bir üretim söz konusu olduğunda
daha da geçerli.Bencilliğin,egonun,bireyciliğin el üstünde tutulduğu bir dünyada bir grup insanın bir
arada bir şey yapma inadı,tabii ki belli zorlukları da beraberinde getiriyor.Bizim durumumuzda örneğin,dört
farklı dominant kişilikten söz etmek mümkün.
*Dördünüzün de ayrı dominant kişiliklere sahip olması
soruın yaratıyor mu aranızda?
Herkesin birleştiği ortak payda var,bu sadece bir müzik
grubu olmanın çok ötesinde bir payda.Ne var ki,dışarıya verilen mesajlardaki ufacık nüanslar,veya
ideallere dair üslup farklılıkları bazen hiç yoktan sorun çıkartabiliyor.Bunların hepsini iletişim
kurarak halledebilecek kadar yakın dostlar olduğumuz için,esas zorlayıcı olan,dinleyici/izleyicilerin
beklentileri noktasında ortaya çıkıyor.Yaptığınız şeylerden etkilenen insanlar,sahiplenici
ve yargılayıcı bir tutum içine girdiklerinde,her anımızı açıklamamız da söz konusu
olamayacağından,büyük hayal kırıklıkları yaşıyorlar.Oysa nasıl ben kimseden benim
yaptığım,söylediğim her şeyi onaylamasını bekleyemezsem,kimsenin de benden kendi eylemlerim
üzerine kurduğu ideal Harun olmamı beklememesi gerektiğini düşünüyorum.
*Bu fotoğraf çekimi,tepkilere yol açacak mı sence?
Bu güzel fotoğraflar bazılarının hiç hoşuna
gitmeyecek.Diyecekler ki,senin böyle bir fotoğraf çekiminde ne işin var?Temsil ettiğin değerler,diyecekler.Geçmişte
savundukların diyecekler.Rock'ın felsefesi diyecekler.Piyasalaşmadan bahsedecekler.Bunları hem ciddiye
almaktan hem de çürütmekten yanayım.Bir defa bu fotoğrafların bir mizasen olduğu herhalde su götürmez
bir gerçek.Deniz ve Harun,bu fotoğraflarda,tutkulu fakat hiç geçinemeyen bir çiftin hayatının bazı karelerini
canlandırıyorlar.Bunun veya başka beklenmedik,sürprizli hareketlerin herhangi birimizden gelmesi,büyük ideallerimizde,yaşama
dair önceliklerimizde bir değişme işaret etmiyor ki...
*Rock felsefesi, "eski mor ve ötesi" , piyasalaşma...Bunlar
seni ve grubu bazı köşeli tanımların içine hapsedip statikleştirmek için kullanılan araçlar
gibi gelmiyor mu sana?
Bunu kullananlar kötü niyetli değil tabii ki...Ama sahiplenme
duygusuyla bir problemim var benim.Her şeyi herkesle uzun uzun tartışabilirim,ama klasik bir soru"şunu
yaparsan şöyle davranırsan o zaman nerde kaldı eski Harun"eleştrisini bir yere kadar ciddiye alabiliyorum.
*Sahiplenme demişken,kadın erkek ilişkilerinde
de sahiplenmeye karşı mısın?
Evet, herkesin özgür iradesi var.İlişkiyi ayakta tutan
şey sözel vaatler olamayacağı gibi,korkudan veya ihtiyaçtan devam eden ilişkiler de hazin gelir bana.Bu
tutkulu olmamak anlamına gelmiyor.Ne var ki,"asarım keserim" duygusunu veren veya ilgisiz davranarak ilgi objesi
olan adam ve kadınlar esas tutkusuzluktan muzdarip olanlar.
*Sonsuz aşka inanıyor musun?
Bu konuda gerçekten ilginç bir hikayem var.Aktüel dergisinde her
hafta yazdığım dönemin sonlarıydı.Bir gün dergide Ahmet Altan'ın bir yazısını
gördüm.Yazının iki temel argümanı vardı: 1) Belli bir kabilenin(ve yaşın?)üstündeki pek çok
edebiyatçı ve yönetmen kendilerini fahişelik meselesi ile ilgilenirken bulurlar,bu kooonuda eserler verirler. 2)
İnsan cinselliğinin ancak bu gizli saklı ama çekici bölgede keşfedilebilecek sırları vardır.Ben
ani bir refleksle buna karşı bir şey yapmam gerektiğine karar verdim.Bu görüşlere katılmadığımı
biraz da iğneleyici bir üslupla ifade eden bir yazı yazdım."Ahmet Bey'i kırmayalım" diye noktasına
virgülüüüne dokunulmak istenen ve benim dergiyi bırakmama sebep olan bu yazının son cümlesiydi: "Sonsuz aşk
vardır."
*Sonsuz aşkın varlığını doğrulayacak
deneyimlerin oldu mu?
İki deneyimim olmuştu.Biri; 5 sene boyunca beraber büyüdüğüm,herşeyi
paylaştığım ve birlikte en çok öğrendiğim kadındı.Bir de,o yazıyı yazdığım
sıralarda bana bu son cümlenin gerçekliğini hissettiren çok değerli biri vardı.Yazıyı yazdığım
günlerden başlayarak hayatımda pek çok şeyin eskisi kadar yolunda gitmediği enteresan bir süreç başladı.Ve
bu süreç son derece tatsız,Bizans'ın şanına yakışır bir ayrılıkla son buldu.Şimdi
sonsuz aşka inanıyor muyuz?Bilemiyorum doğrusu...Her hafta yeniden inanılabilecek bir şey değil
bu orası kesin.
*Tek gecelik ilişkilerle ilgili düşüncen nedir?
Az önce özgür iradeden bahsetmiştim ya...Eğer iki insan
beraber bir şey yapmak istiyorsa,bu balık tutmak da sevişmek de olabilir ve ikisi de iradelerini bu yönde özgürce
kullanıyorlarsa mesele yok.Toplum da dahil kimse bu durumun mağduru olmaz bence.Ben tek eşlilikten hoşlandım
hep,o ayrı.
*Çeşitli internet sitelerinde,veya dost meclislerinde
seninle ilgili konuşulanlardan etkileniyor musun?
Niyetlerden yola çıkarak kimseyi yargılamam."Bana böyle
demiş demekki şöyle şöyle" demeden önce kırk kere düşünürüm.Beni rahatsız eden,ya da bir şeyi
iyi anlatamadım dedirten bir şey var ama...Grubumuzun belirleyici özelliklerinden birisi,herhangi bir durumda tavrını
ortaya koymaktan çekinmemesi.Bu yaklaşımın kitlede bulduğu karşılığın bence bir
olumlu,bir de olumsuz tarafı var.Olumlu taraf,Harun bir aziz veya üst insanmışcasına,yaptığı
her şey,"daha önce yaptığı ve öylediklerinden anladığımız kadarıyla şöyle
şöyle bir insan olan Harun vay bunu nasıl yapar"diye değerlendirilebiliyor.
*Senin kalbin nerede atıyor?İdeolojin nedir?
Benim ve bizim kalbimiz solda atıyor.Bu,insanların eşitlikçi,adil
ve özgürlüklerinin egemen olduğu bir dünyada yaşamasını istemek;başka bir dünyanın mümkün olduğunu
düşünmek demek.Bu,insanın dünyanın kaderini değiştirmeye muktedir olduğuna inanmak demek.Bunlar
illa sıkıcı olmayı,risk almamayı,sadece teori kesmeyi gerektiren idealler değil.Ben etrafımda
nefes alıp veren,akıp giden her şeyle ilgileniyorum;çeşit çeşit deneyimleri zenginleştirici
bir unsur olarak görüyorum.Omurgasız olmanın,doğrulara ve yanlışlara inanmanın kendimizi her
şeyden sakınmak ve statik tarfilere hapsolmak anlamına gelmediğine inanıyorum.İçinde yaşadığımız
çağda,insanlarla bağlantı kurmanın,birşeyler paylaşmanın,farklı bazı fikir ve
tasarımları iletmenin önemli ve ciddi işler lduğuna ve her mecranın bunun için kullanılabileceğine,bu
sırada hayattan keyif alınabileceğine inanıyorum.Suratı asık biçimde sağa sola küfrederek
ve internet üzerinden içimize kapanarak yapabileceklerimizin sınırlı olduğuna inanıyorum.Açık
bir kalp,yaralanmaya müsait olsa da çok güzel bir şeydir.
*Son olarak,hiç bu fotoğraflardaki çifti andıran
bir ilişkin oldu mu?
Sanmıyorum,belki de bu çekimi benim için ilginç kılan şey
bu oldu.Deniz'e de sormak lazım aslında,o bence benden biraz daha zor biri.Ama bu çekicilikten götürmez tabii,hatta
erkekler bazen zaptedilemeyene bağlanma eğiliminde olabiliyorlar.Yukarıdan bakılınca hepimiz çok
komik ve eşsiziz.
-DISHY dergisi.. Harun Tekin röportajı..Ekim 2005-
Konserlerle
ilgili bir röportaj...
Açıkhava’daki konserinizde genç seyirciler çoğunluktaydı. Bu, o konsere özgü bir
durum muydu?
Kerem Kabadayı: Dinleyici kitlesi çalınan yerden etkileniyor.
Belli bir kitle 18 yaş altı dinleyicilerin olduğu konserlere gelmiyor ya da doğal olarak 18 yaş üstü
sınırı olan yerlere 18 yaş altı gelemiyor. Ama Açıkhava Tiyatrosu gibi mekanlarda dengeli bir
dağılım olduğunu düşünüyorum. Gerçekçi bakarsak, yaptığımız 70 yaşında
insanların dinlediği bir müzik değil. Grubu canlı olarak görmek farklı bir heyecan... Bu heyecanı
da 15-25 yaş arasındaki insanlar yaşamak istiyor.
- Siz kaç
yaşındasınız?
Harun Tekin: Biz 28-30 yaşlarındayız.
- İstanbul dışındaki konserlerinizde karşılaştığınız
gençlerin sizlere, giyiminize, davranışlarınıza yaklaşımları nasıl?
Kerem Kabadayı: En küçük ilçede bile bizden daha tuhaf giyinen gençler oluyor. Görünüş itibariyle
çok marjinal bir grup olmadığımızdan, uzaylı gibi kalmıyoruz.
'''BENİ ÖPMEYE KALKANA
TERS TEPKİ VERİYORUM''''
- Felsefenizi merak ediyorum...
Harun Tekin: Daha çok devamlı bir yolculuk hali var. İlk albüm zamanında daha bireysel,
daha karanlık bir vurgu söz konusuydu. ‘Dünya Yalan Söylüyor’ zamanında daha dışa dönük, daha
sert, toplumsal bir şeyler vardı. Bu, bizim kendimizi tekrar etmeme isteğimizden kaynaklanıyor.
- Arabesk bir parçayı alıp cover yapmayı düşünüyor musunuz?
Kerem Kabadayı: Kentleşmede gecekondu, ulaşımda dolmuş ve minibüs ne ise arabesk
müziği de onların kültürel yan ürünü olarak görüyorum. Onun için arabeskle ilgili çok iyi şeyler söyleyemem.
Söylediklerim, o insanları gecekondu yaptılar diye dışlamak anlamına gelmiyor. Bizler gecekonduda
oturmuyoruz, ama dolmuşa biniyoruz.
- Biniyor musunuz?
Kerem
Kabadayı: Biniyoruz zaman zaman. Ama yapısal olarak arabesk müziğin çok yakınından geçebilecek
durumda değiliz. Yakınından geçeceğimiz müzik türlerini alt alta yazsanız, herhalde arabesk 29 ya
da 46’ncı sırada yer alır.
- Kadın hayranlarınızın
yoğun ilgisi zor anlar yaşatıyor mu size?
Harun Tekin: Evet, zor
anlar yaşıyoruz. Hepimizin kendi çözümleri var. Mesela yolda yürüyoruz ve ben mesafeli, ukala adam oluyorum. Üstüme
atlayan biri olduğunda geri çekilmeyi tercih ediyorum. Çünkü yanağımın bir öpücük alanı olmadığını
düşünüyorum. Ben tanımadığım kimsenin üzerine atlayıp öpmediğim gibi, bana da bunun yapılmasından
hoşlanmıyorum. Ayrıca çok kaba olmasam da o tür müdahalelerde gerçekten üzücü tepkiler verebiliyorum. Birisi
kolumu ya da yanağımı makaslamaya kalktığı zaman, onu saygı ve terbiyeye davet ediyorum.
- Son zamanlarda rock gruplarının sayısı hızla artıyor.
Kerem Kabadayı: Artıyor mu?
Harun Tekin: Artıyor,
artıyor... Albüm sahibi olan rock grupları çoğaldı tabii. Bu ülkede nisan ile haziran arasında 30
tane rock albümü çıkıyor. Bunun nasıl bir değişim olduğunu ben değerlendiremem ama.
- Rock’ın içinde alt terimler var. Progresive, alternatif vs... Sizin böyle bir durumunuz
var mı?
Kerem Kabadayı: Bunu bölümlere ayıranlar plak şirketleri
ve müzik marketlerdir. İsimleri bulanlar da genelde müzik basınıdır. O ismin müzik tarzıyla özdeşleşmesi
de uzun zaman alır. Bunun çok eğlenceli örneklerinden biri, 90’ların ortasından itibaren metal müzikte
oldu. Benim metal müziği ağırlıklı olarak dinlediğim zamanlardı ve hiç adı geçmeyen,
hiç kullanılmayan kategorik kelimeler kullanılmaya başlandı. Ben bir internet sitesinde bizi protest müzik
kategorisinde gördüm. Bu, eğlenceli tabii...
Harun Tekin: Ben üç yıl önce Akmerkez’de
fantezi kategorisinde gördüm bizim albümümüzü. Bence bizi en iyi anlatan kategori fantezi!
-
‘Mustafa Hakkında Herşey’ filminin müziğini yaptınız. Başka bir film müziği
çalışması var mı?
Harun Tekin: Şu anda yok. Şimdilik
ilk amacımız Tuborg turnesini bitirmek ve tamamen yeni albüme ağırlık vermek. Albümü nisan sonu,
mayıs başı çıkarmayı düşünüyoruz.
İLK ALBÜMLERİ
BABA PARASIYLA YAPILDI
- Siz ilk albümünüzü baba parasıyla mı
yaptınız?
Harun Tekin: Evet, biz ilk albümü baba parasıyla yaptık.
Çünkü o kadar ucuz bir prodüksiyondu ki! Parasız kaldığımız çok dönem oldu. Ailelerimiz bizi en önemlisi
manevi olarak destekledi. Hiçbirimizin annesi babası çıkıp da ‘Oğlum sen de çalgıcı oldun,
böyle saçmalama’ demedi. Onlar bize inandılar.
- Aileleriniz yaptığınız
müzik hakkında ne düşünüyor?
Kerem Kabadayı: Dinliyorlar. Hatta bütün
müzik piyasasını takip ediyorlar.
Harun Tekin: En son öyle bir noktaya geldik
ki, babam Faithless’ın son single’ını önerdi bana. Bizim albümü dinlettiğimde annem ‘Uyan’
parçasını çok beğendiğinde de şok geçirdim. Çünkü ben bunun albümdeki en sert, en köşeli parça
olduğunu düşünüyorum.
ORTAK TUTKULARI YAZMAK
- Günlük yaşamlarınızda neler yaparsınız? Sinemaya gider misiniz mesela?
Kerem Kabadayı: Ben sinemaya gitmem. Film izlerim ama sinemaya gitmeyi sevmiyorum.
Harun Tekin: Ben futbol oynamayı seviyorum. Ama her pazar İstanbul’da olmadığım
için halı saha maçlarına periyodik olarak katılmam pek mümkün olmuyor.
Kerem Kabadayı:
Yazı yazma alışkanlığımız var...
Harun Tekin: Evet,
Kerem bu konuda daha akademik, ben daha popülistim.
Kerem Kabadayı: Mimari tarihi
bölümünde doktoraya başladım. Mimar değilim ama çok sevdiğim bir alan olduğu için zevkle okuyorum.
( http://www.morveotesi.gen.tr.tc/ ;))))
**eski
bir hürriyet röportajı...
On sekiz yaşındayken ilk
albümünü çıkaran bir grup Mor ve Ötesi. Ama aklınıza plak şirketlerinin kuklası olan oğlan çocuğu
grupları gelmesin. Türkçe sözlü rock müzik yapmakta efendice ısrar eden Mor ve Ötesi yeni albümleri Gül Kendine
ile sessiz ve derinden gidiyordu. Ama onları birdenbire popüler yapan kendilerini satanizm tartışmalarının
tam göbeğinde bulmaları oldu. Mor ve Ötesi ile hem yeni albümlerini konuştuk, hem de 'Nedir bu satanizm tartışması?'
diye sorduk.
Bu son albümle bir ilerleme kaydettiğinizi düşünüyor musunuz?
- Bunu bizim söylememiz pek doğru olmaz. Ama eski albümlere göre çok daha uzun bir çalışma süreci
geçirdik. İlk kez bir prodüktörle çalıştık. Besteler ve sözler ortak üretim.
Prodüktörünüzün adı albüm kapağında 'kıl' diye yazıyor, niye?
- Asıl adı
Volkan Gürkan, kıl onun sahne adı. İşin teknik kısmını bizden daha iyi bildiği için
bizi çok rahatlattı.
*Sizinle birlikte müzik yapmaya başlayanların çoğu
bunu şimdi 'bir gençlik hevesi' olarak hatırlıyor. Oysa siz yolunuza devam ediyorsunuz. Nasıl başardınız?
- Biz çok şanslı bir grubuz. İçinde bulunduğumuz sosyal çevrenin, ailelerin, okulun, arkadaşların
destekleri çok ciddi boyuttaydı.
*İstediğiniz müziği yaparak hayatınızı
sürdürebiliyor musunuz?
- Yedi yıllık bir maceranın sonunda kısmen o düzeye geldik, şöyle
böyle yürütüyoruz. Ama amacımız sadece müziğe konsantre olabileceğimiz, oh deyip rahat edebileceğimiz
bir hayat sürmek. Bu bir genç kız rüyası mı onu bilemiyoruz.
*Sizin az ama
öz kemik bir dinleyici kitleniz var. Ama onlar da sizinle birlikte büyüyor, arkadan yenileri geliyor mu?
-
Evet, öyle bir 15-25 yaş arası bir yoğunlaşma olduğu doğru. Ama özellikle son albümden sonra
daha üst yaş gruplarından da dinleyicilerimiz olduğunu fark ettik. Mesela annelerimizin bazı arkadaşları
çok seviyor Mor ve Ötesi'ni. Bir de gruba dışarıdan bakınca sanki şöyle bir şey görüyoruz: İlk
albüm liseli, ikinci albüm üniversiteli, üçüncü albümse hayata yeni atılan bir gencin albümü gibi. Hepsinin ortak noktası
ticari dertler yerine klişelere saplanmadan kendini özgürce ifade etmek.
*Fatih Altaylı'nın
satanizmin tartışıldığı programına katıldınız. Orada neler oldu?
- (Harun) Kerem ve ben 1996 Alman Lisesi mezunuyuz. Bize programa kendi mesleklerinde başarılı Alman
Liseleri mezunlarının katılacağını ve bizi de aralarında görmek istediklerini söylediler.
Gittik ki öyle insanlar yokmuş. Grup olarak oraya çıkmamızın iki amacı vardı, birincisi gençlerin
içine sürüklendiği karamsarlık, kaygı ve panik ortamını biraz olsun kırmak ve rock nedir filan
diye anlatıp aileleri biraz rahatlatmaktı. İkincisi de ortada dolaşan kavram kargaşasının
düzelmesine bir katkıda bulunmaktı. Ama açıkçası program öyle yapıcı ve olumlu bir havada geçmedi.
Elimizden geleni yapmaya çalıştık ama katıldığımız için üzgünüz. Yine de bu konuda
başka yerlerde elimizden geleni yapmaya hazırız.
*Doğrudan size yönelik
bir suçlama oldu mu?
- Olmadı, olamaz zaten.
*Bu röportajın;yapıcı
ve olumlu olduğunu varsayarsak neler söyleceksiniz?
- Öncelikle ailelerin çocuklarıyla çok sağlıklı
bir iletişim kurmaları gerekiyor. Yasakçı olmaktan kaçınmalılar, çünkü yasaklanan her şey kıymete
biniyor. Bilmeden konuşmak ve hareket etmek de çok tehlikeli. Medya bu konuda yalan yanlış bilgi vererek insanların
hayatını karartmak yerine kendini eleştirme güzelliğini göstermiyor. Sanki özel olarak konu anlaşılmasın
diye saçmasapan terimler icat ederek ortalığı bulandırıyor. Bir insanın intihar etmesinin ardından
kişisel sebepleri ya da toplumla bağlantısını es geçerek 'İşte bu satanistti' demek çok
büyük bir insani ayıp. Halbuki toplumun çirkinliği şu ya da bu okulda okumasından ya da kötü müzikler
dinlemesinden daha çok etkiliyor gençleri. Hangi aklı başında insan bir arkadaşı söyledi diye kendini
öldürür? Batman'da üç ayda elli kadın intihar etti, neden kimse onlarla bu kadar ilgilenmedi?
***Grubun solisti, gitaristi ve kurucusu Harun Tekin Boğaziçi Üniversitesi'nde
felsefe ve psikoloji okudu. Bas gitarist Burak Güven (İ.Ü Devlet Konservatuarı Şan Bölümü'nü bitirdi. Baterist
Kerem Kabadayı işletme mezunu ve Boğaziçi Üniversitesi'nde sanat tarihi yüksek lisansı yapıyor. Gitarist
Kerem ÖzyeğenAçık Öğretim'de sosyoloji okuyor. Mor ve Ötesi'nin tohumları bundan yedi yıl önce birbirlerini
Alman Lisesi'ndeki öğrenciliklerinden beri tanıyan Harun ve Kerem (Kabadayı) tarafından atıldı.
Grup üç yıl önce şimdiki halini aldı. İlk albümleri 'Şehir'1996) ikinci albümleriyse 'Bırak
Zaman Aksın'1998). Grubun adının nasıl konulduğunu kimse hatırlamıyor...
**Para için akciğerinizi satar mısınız?
Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Antalya Manavgat'taki Sorgun Çamlığı'nı orman içi turistik mesire alanından
golf ve otel alanı olarak değiştirmesinin üzerinden bir buçuk yıl geçti. Üç bin 120 dönümlük çamlığın
bin 450 dönümünde yapılması planlanan ikişer golf sahası ve otel için 200 bin ağaç kesilecekti. Gelişmeler
üzerine sivil toplum kuruluşları ve çevre örgütleri, yürütmenin durdurulması için dava açtı. Zira asırlık
fıstık çamı, kızıl çam, kara çam ağaçlarından oluşan orman aynı zamanda
zengin bir bitki örtüsüne ev sahipliği yapıyor. Çamlık ayrıca nesli tükenmekte olan kuşların
da durak noktası; 'sorgun.org' adlı internet sitesinde çamlığın golf sahasına dönüştürülmesini
protesto etmek amacıyla imza kampanyası başlatıldı. Dava ise hala devam ediyor. Gönüllülerle birlikte
çalışan isimler arasında Pelin Batu ile Mor ve Ötesi grubundan Harun Tekin de var. Artık sessiz kalamayacağını
söyleyen Batu ile Tekin toplanan 200 bin imza ile birlikte Çankaya'ya dilekçe ileten ve görüşme için randevu bekleyen
ekipte.
Sorgun Ormanı için çalışmalara nasıl başladınız?
Pelin Batu: İki ay önce gazetede
Sorgun'da 200 bin ağacın katledileceğine dair küçük bir haber okudum. O gün çok sinirlerim bozuldu ve bütün
tanıdığım arkadaşlarıma mesaj yolladım. Tek cevap yazan Harun'du. Daha faal olmamız
gerektiğine karar verdik. Röportajlarda ormandan bahsettik ama bunun pek bir işe yaramadığını
gördük. Sorgun'daki çevreci gruplar da 'Bir şeyler yapıyoruz ama ne yazılıyor ne çiziliyor. Arada sırada
haberler çıkıyor ama bir şey değişmiyor. Çok daha büyük bir şeyler yapmamız lazım'
dedi. Sonra Harun'dan çok güzel bir fikir çıktı.
Harun Tekin: Toplanan imzalar bir yere iletilmeliydi. Cumhurbaşkanın bu sistemde
bir istisna olduğunu düşünüyoruz. Ahmet Necdet Sezer'in geçen yıl ormanla ilgili bir başka yasayı
veto ederken kamu yararı için yazdığı metnin sonunda 'Ayrıca insan para için ciğerlerini satabilir
mi? Böyle bir şey düşünülebilir mi? Bundan sonrası artık sivil toplum örgütlerine ve vatandaşların
üzerine düşmektedir' diye yazıyordu. Biz bundan vazife çıkardık. Cumhurbaşkanı ile görüşsek
nasıl olur diye Pelin ile konuştuk ve ilk adımını attık. Dilekçemizi verip Ankara'daki temaslar
için başvurumuzu yaptık.
Hükümeti dışlamıyoruz...
Cumhurbaşkanı
dışında Ankara'da kimlerle temasa geçmeyi planlıyorsunuz?
PB: Aslında birçok yere ulaşmamız gerekiyor. Cumhurbaşkanının pozitif yaklaşımı
bizim oraya yönelmemizi sağladı. Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Orman Bakanlığı'na
da gitmeyi planlıyoruz.
HT: Hükümeti dışlamıyoruz, cumhurbaşkanı
ile imzaların teslim edileceği en yüksek merci olduğu için görüşmek istiyoruz.
Çankaya
randevusu için randevu alındı mı? Görüşmeye kimler katılacak?
PB: Çankaya'dan ne zaman randevu verilir bilmiyorum. Ama biz 10-15 kişilik bir grup olarak gidip imzaları
teslim edeceğiz, o gün eğer ayarlanabilirse diğer bakanlıklara da başvuracağız. sorgun.org'tan
ve Yeşiller'den iki ya da üç kişi, Talat Halman, Halit Refiğ, Janset, Çağan Irmak, Ömer Madra, Metin Uca...
Bu liste daha da büyüyebilir.
HT: Önemli olan sesimizi duyurmak.
Politik bir araya geliş değil, insanın derininden gelen bir çığlık. Bu insanları başka
hiçbir konuda bir araya getiremezsiniz.
Ankara'ya iletilecek mesajlar ne?
HT: Sorgun'da bizim karşı çıktığımız
şey ağaçların kesilmesine indgirgenecek bir şey değil. Orada orman yok ediliyor, orman ise ekosistem
demek. Antalya, yoğun yağış bir yer olmadığından normal tarım arazisinin altı
katı kadar su ve gübre sarfiyatı gerekiyor. Çimleri için kullanılan kimyasallar da cabası. Kısa vadeli
kar için hareket ediliyor. Kimsenin malı olmayan ormanın devlet tarafından golf sahası yapılsın
diye birilerine tahsis edilmesi yanlış. Olayı sadece Sorgun diye de sınırlamak mümkün değil.
Türkiye'nin dört bir yanında bu tür tahsisler devam ediyor. Alanya'da güzelim kumsallardan duble yol geçirme gibi bir
proje var örneğin.
PB: Sorgun'da göl de var. Ama kurutuluyor.
Zaten bir şeyle oynayınca hepsi birbiriyle bağlantılı olduğundan domino etkisi yaratıyor.
Sonra ağaç dikeriz deniliyor ama ormanın bu hale gelmesi için 100 yıl geçmesi lazım. Sonra da riyakar
bir şekilde Dünya Çevre Günü'nü kutlayalım diye oradaki gruplara ulaşılıyor. Ormanın arka tarafı
zaten dümdüz edilmiş, kurak. Yeşil bir yer kalmış ve oraya göz dikiyorlar.
Sorgun
Ormanı ile ilgili '200 bin değil, 3 bin ağaç kesilecek' gibi olay büyütülüyor tarzında açıklamalar
da yapıldı.
PB: Ağaçlar
fişleniyor. Kaba inşaat başlamış durumda. Ağaçlar kesiliyor, ister 200 bin ister 200 olsun fark
etmez. Oradaki çevre kuruluşları her ağacı saymış ve her giden ağacın kaydını
tutuyor. Uydurduklarını sanmıyorum. Belediye başkanının açıklaması çok mantıksız.
Çünkü başta hayır, sonra evet diyorlar. Onlara güvenmek çok zor.
Peki
sonrası için eylem planınız var mı?
PB:
Daha önce Harun ile grup halinde Sorgun'a gidip kendimizi ağaçlara zincirlemeyi planlıyorduk. Çevre kuruluşları
ormana yaklaştırmadıklarını, etrafa tel örgü çekildiğini söyledi. Şimdi imza ile üstten
başladık, ama işe yaramazsa bunları da yapmayı düşünüyoruz.
HT:
Bir taşla vurmak istediğimiz kuşlardan biri de medya. Küçük küçük haberler çıkıyor ama bizim istediğimiz
konuyu gündeme sokmak.
BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN MÜ?
MOR VE ÖTESİ EN SON ORTAK BİR PROTESTO ÇALIŞMASI OLAN
"SAVAŞA HİÇ GEREK YOK" PROJESİ,"YAZ YAZ YAZ" SİNGLE'I VE "MUSTAFA HAKKINDA HERŞEY" İÇİN
YAPTIKLARI SOUND TRACK İLE KARŞIMIZA ÇIKMIŞTI.GRUP ŞİMDİ 10 YENİ ŞARKISININ YER ALDIĞI
"DÜNYA YALAN SÖYLÜYOR" İLE ARDINDAN SÖZ ETTİRECEĞE BENZİYOR.HARUN,BURAK VE KEREM'İ BRONX'TA YAKALADIK,SORULARIMIZI
YÖNELTTİK...
Mustafa hakkında herşey'den
başlayalım isterseniz.Türkiye'de,hatta dünyada da bu böyle,bir rock grubuna bir filmin müziklerinin teslim edildiğine
pek rastlanmamıştır.Teklif nasıl geldi,proje nasıl ilerledi?
Harun:Çağan
Irmak,Kapadokya'da Asmalı Konak'ı çekerlerken ve bu senaryoyu yazarken Mor ve Ötesi dinliyormuş."Bunun müziğini
Mor ve Ötesi yapmalı"gibi bir düşünce oluşmuş onlarda.Yani "kim yapsın"demeden doğrudan bizi
düşünmüşler.Sonra proje belli bir olgunluğa kavuştuktan sonra bize geldiler.Senaryo üzerinde çalışmaya
başladık.Fikri beğendik,güzel geldi.Bir iki ay kadar çalışma oldu.Bizim için çok öğretici ve
keyifli bir çalışmaydı.
Gelelim yeni albüme."Dünya Yalan Söylüyor"albümünün çalışmaları
ne zaman başladı?
Harun:Ekim
civarında başladı.Şu üst katta "gül kendine"nin fotoğraflarını çeken Beysun Afşin'in
fotoğraf stüdyosu var,oradaki bir odayı prova mekanı haline getirdik.Bir buçuk ay kadar çalıştık.Ardından
Pendagram'ın Fikirtepe'deki stüdyosunda devam ettik.İki,iki buçuk aylık bir hazırlık süresi ve ardından
kırk gün kırk gece kayıtlar.
Peki albümü diğer Mor ve Ötesi albümlerinden ayıran
nokta sizce nedir?
Kerem:Grup
performansını yansıtması.Sahnede daha rahat bir şekilde ortaya koymayı başardıımız
sound'u ilk defa albüme yansıtmayı başardık.Bizi bu albümle ilgili olarak en çok heyecanlandıran
da bu.Ayrıca ilk defa geniş bir kadrodan,geniş bir çevreden destek aldık.Bu sadece Tarkan Gözbyk'le ya
da klavyelerimizi düzenleyen Ozan'la alakalı değilnların çevresi,bzim çevremiz,gerçekten çok geniş bir
çevre destek verdi.
Harun:Bu
albümü yaparken çok şen şakrak bir dünya yaratıldı.Diğer albümlere göre çok tatl ve aydınlık
bir süreçti.Diğer albümleri btrdikten sonra yorgun hissediyorduk,şimdi ise çok taze hissediyoruz ve önümüzde yapacağımız
işlerle ilgili zihnen v fiziksel olarak daha hazırlıklıyız.
Fikret Kızılok'un cover'ı"Sevda Çiçeği"yeni albümünüzde
yer alıyor,bu cover fikri nereden doğdu?
Burak:Kerem Özyeğen'in fikriydi.Bir gün
yine yoğun bir stüdyo çalışmasından sonra duymuş,sevmiş.Kendi yerini kendi kaptı gibi bir
durum oldu.
Harun:Evet,gerçekten formayı kaptı.
İlk aldığınız albüm nedir?
Burak:Deep Purple-House of the Blue Light
Kerem:Phil Collins-Bastard soundtrack'ı.
Harun:Hatırlamıyorum açıkcası.Ama
Elton John'un Reg Strikes Back'i nedense bana "ben rock müzisyeni olacağım"dedirten ilk albüm olmuştur.
Son aldığınız albüm?
Kerem:Stone Roses'ın ilk albümü.
Harun:Demirhan Baylan-Anlamlı Hatıralar.
Burak:Chic'in best of 'u.
röportaj:doğu yücel,
ayhan abayhan
(blue jean dergisinden alıntıdır ve kısaltılmıştır.)
'Bugün değil ama birgün anlaşılacağız'
Bu yılın en çok satan ve eleştirmenlere göre en başarılı
albümlerinden biri Mor ve Ötesi'nin 'Dünya Yalan Söylüyor' adlı çalışması oldu. Rock müziğin muhalif
tavrını öne çıkaran albümü grup da 'Yeni dünyaya yeni bir cevap' olarak niteledi. Geçen hafta albümün üçüncü
klibini 'Bir Derdim Var'a çeken grubun üyelerinden Kerem Özyeğen ve Harun Tekin ile peşpeşe verdikleri konserlerin
arasında biraraya geldik. Özyeğen ve Tekin şu andaki dertlerini şöyle anlattı: 'Bu
grup bizim hayatımızın projesi. Gece gündüz yollarda konserlerdeyiz ama kimse 'Yorgun musunuz?' diye sormadı.'
Nisan ayında yayınladığınız
'Dünya Yalan Söylüyor' yılın en popüler albümlerinden biri oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kerem Özyeğen: Popüler olmakla ilgili bir derdimiz yok. Bizi Etiler barlarındaki
müzik türünü seven birinin dinlediğini görmek bile rahatsız etmiyor. Belki bu albüm onun müziğe bakışını,
beklentilerini değiştirecek. Çünkü en çok satan, belki de en popüler olduğumuz 'Dünya Yalan Söylüyor' diğerleriyle
kıyaslandığında en sert, en köşeli albümümüz.
Bu
kadar muhalif olmak riskli değil mi?
Harun Tekin:
Bir şarkı yaparken politik mesajın dozunu çok iyi ayarlamalısınız. Şarkı bir propaganda
broşürüne dönüşmemeli. Mesaj verirken şarkının estetik değerini azaltmamak lazım. Biz bu
dozu ayarlamaya dikkat ediyoruz. Yaşayan her insanın müşteri olarak görüldüğü, 3 milyardan fazla insanın
açlık sınırında yaşadığı, temsili demokrasinin yokolduğu, iktidar dengelerinin
adaletsizce dağıldığı bir dünya bu. Biz albümümüzle buna dur diyoruz, usturuplu bir çığlık
atıp dikkatleri buna çekmek istiyoruz.
'POPÜLER KÜLTÜRÜN
PARÇASIYIZ'
Bu yüzden mi yaptığınız işi
'usturuplu kaos' olarak niteliyorsunuz?
H.T.: Düzene
yandan bakan bir söylem. Kaos bugünlerde yaşanan ve bizim deneyimlediğimiz şeyin adı ve biz de grup olarak
bunun bir parçasıyız. Biz de gürültü yapıyoruz, popüler kültürün bir parçasıyız ama yaratmaya çalıştığımız
farklılık usturuplu kavramında gizli. Edepli, ahlaklı, akıllı olmaya çalışıyoruz.
Bir çığlık attığınızı söylediniz.
Sizce bu çığlık duyuldu mu?
K.Ö.: Bizi
dinleyenlerin şu an kaçta kaçı anlattıklarımızı anlıyor bilemem ama sonuçta bu çocuklar
da yarın büyüyecek ve yıllar sonra da olsa şarkılarımızı daha farklı bir anlayışla
dinleyecekler. Yani bugün değil ama birgün anlaşılacağız.
Bir derdimiz var!!
Mor ve Ötesi grubunun üyelerine
en büyük dertlerinin ne olduğunu sorduk ama cevap alamadık.Sanırım anlatılır gibi değil
dertleri!
Şarkı sözleri ve müzikleri yüzünden bir dönem çok eleştrilen grup,kendilerini eleştirenlerin
de vazgeçemediği bir albümle karşımıza çıktı!Belki de depresyon yapıcı madde onlar
değil,hayatın ta kendisiydi!Gençleri depresyona itmekle suçlandılar ama onların da söylediği gibi
gençlerin bu halde olmalarının sebebi,onların yaşadığı dünyanın bu denli kirletilmesiydi.
Son albümünüz olan "Dünya Yalan Söylüyor"u grubun
olgunluk dönemi çalışması olarak yorumluyorsunuz.Daha önceki albümlerden nasıl ayrılıyor bu
çalışma?
Harun:Şimdi aslında
o bizim yaptığımız bir tanım değil.Çok yanlış da değil ama kendimize dair bir
olgunluk dönemi diyebilecek durumda değiliz,o dışarıdan görünebilecek bir şey...Bizim için bu albümün
farkı,daha profesyonelce hazırlanmış albüm olması.
Albüm için Türk Rock piyasasındaki en kışkırtıcı,hatta"usturuplu
bir başkaldırı"deniyor...
Harun:Kim
yaptıysa bu tanımı sağ olsun.Kışkırtıcı bir albüm evet.Dinlerken öyle çok
kayıtsız kalamayacağımız şeylerden bahsediyor.Daha provokatif.Olup bitenle barışık
bir albüm değil.Dolayısıyla insan hayatında değişikliklere yol açabilecek bir albüm.
Savaş teması var yoğunluklu olarak...Bir çağrı
mı,herkese birşeyleri değiştirmek için?
Burak:Bir umut duygumuz var.Bu da şarkılar
vasıtasıyla insanlara geçiyor.Yaptığımız şey,olan bitenle ilgili bir sonuç almaktan çok,bunları
insanlarla paylaşmak.Bir şeyin bir yerlerden başlaması gerekiyor,o anlamda da bir çağrı olarak
kabul edebiliriz.Dünyada snaat,hep duyarlılıkların sözcüsü olmuştur.
Kimler değiştirmiştir bazı şeyleri?
Burak:Aklıma ilk gelen,Moğollar,Cem Karaca.Dünyadan
Pink Floyd ve U2 var.
Medya kirlenmesinden de bahsediyorsunuz,biraz açarmısınız?
Burak:Tüm dünyada insanlar için tasarladıkları,inanmalarını
istedikleri haberleri sunuyorlar.Bu da günlük hayatı fazlasıyla tüketme ve kendi içine kapanmaya itiyor.Gerçekten
hep eğlence yoğunluklu şeyler duyuyoruz.
Ekşisözlük'te sizinle ilgili; "zengin çocukları,burjuva"gibi
sıfatlar var.
Harun-Burak:Şehirliyiz evet.Ne köyde doğup
büyümeye karşı birşey söyledik, ne de şehirli olduğumuza.Sınıfın bir parçası
olmak değil derdimiz,şartlarımızı farklı bir şeye dönüştürmek.İnsanın maddi
imkanı varsa bunu sevdiği işe harcaması doğru ve doğal.Ama bundan büyük paralar sahibi olduğumuz
için bu işi böyle yapabildiğimiz gibi bir anlamın çıkmasına imkan yok.Bu biraz da "Adı çıkmış
dokuza,inmez sekize"gibi birşey.Her zaman için Mor ve Ötesi kendi yaptığı işle,müziğiyle varoldu.Çok
zor zamanlarla geçirdi.
Acımasız savaşların olduğu kötü bir dönemde
yaşıyoruz belki ama bunlar her dönem vardı...
Burak:Aslında evet her zamanki gibi kendine özgü
tuhaflıkları olan bir dönemde yaşıyoruz.
Daha mı acımasız artık dünya?Kötülük yasal hale
mi gelmeye başladı diye düşünüyorum?
Burak:İnsanın içindeki kötünün yansıması
gibi de geliyor bana.Tarihe baktığımızda da böyle.Bir söz vardı:İlkel çağlarda kuşa
taş atan aptal insan modeliyle,şimdi uçağa ateş eden aptal insan modeli aynı.Şimdi enstrümanlar
biraz gelişmiş durumda.içinde bulunduğumuz genel hava da böyle.Televizyonda bir çocuk her gün yüzlerce şiddet
görebiliyor.Şiddeti bu kadar fazla görünce belki herşey daha tolere edilebilir hale geldi.
Harun:İnsanda bir takım manevi değerler
vardır.Merhamet,sevgi,empati,duyarlılık gibi şeylerin olduğunu biliriz biz değil mi?İşte
belki de bunları bilen son kuşaklar olabilirz.İnsanın insan olmasını mümkün kılan bir takım
değerler tedavülden kaldırılıyor.
Bir de sizinle ilgili,gençleri depresyona hatta intihara ittiğiniz
şeklinde suçlamalr yapıldı...
Harun:Kimse nedense 15 yaşındaki fidan gibi
çocuklara,genç yaşında hayattan nefret edecekleri kadar kötü bir çevre yarattığını düşünmüyor.Bunun
sebebi tabii ki biz olamayız.O çocuklara hayatı zehir edenler neden kendi üstlerine alınmıyorlar anlamıyorum.Biz
grup olarak depresif insanlar değiliz ve insanlara her zaman güzel ve faydalı şeyler vermeye çalışıyoruz
yaptığımız müzikle.
Albümün çıkış parçası "Bir Derdim Var".En çok dert
ettiğiniz şeyler nedir?
Harun:Şuan bunu söyleyemeyiz.Öyle kolay söylenebilecek
şeyler değil,biraz özel...
Planlar var mı farklı işler yapmaya dair...
Burak:Tekneyle dünyayı dolaşmak istiyorum.
Kerem:Yamaç paraşütü yapmak istiyorum.
röportaj:Şule ERDEN
(blue jean dergisinden alıntıdır,kısaltılmıştır.)
OYUN TAHTASININ KENARINDA...
Bu yılın
en heyecan verici ve en iyi albümü Mor ve Ötesi'nden geldi.Bu sadece bizim görüşümüz değil,albümü bizler gibi çıktığı
an alan 50 bin kişi de böyle düşünüyor.Bu nedenle kısa zaman aralığına karşın Mor
ve Ötesi'ni bir kez daha Blue Jean'e konuk ediyor ve dolaylı yoldan sizlerden gelen yoğun isteğe de cevap vermiş
oluyoruz...
Albüm çıkalı iki ay oldu,bu süreç nasıldı,memnunsunuzdur
hayatınızdan?
Burak Güven:Albümün satışları iyi gidiyor.Bu
iki ay içinde bayağı bir konser verdik,önemli kısmı da İstanbul dışında oldu.Müzik
çevresinden,basından çoğunlukla olumlu şeyler duyduk.Aslına bakarsan pek kötü bir şey duymadık
bu albümle ilgili.Albümü yaptık,konserler iyiydi,dinleyiciler sevdi o açıdan mutlu bir iki aydı bu.
Yeni albümle İstanbul dışında
çok konser verme imkanınız olmuş olmalı..
Kerem Kabadayı:Aslında son 3 yılda
İstanbul-Ankara-İzmir dışında sıkça konser vermeyi başardık.Değişen şey,konserlerin
sıklığı değil de,konserlere götürebildiğimiz ses sistemi,mekanların boyutu ya da kalitesi
oldu.Daha fazla syirci geleceğini düşünen organizatörler haliyle daha olumlu koşullar sunabiliyorlar gelen
gruba.O açıdan hem İstanbul içi,hem de dışındaki konserlerde genel olarak kalite yükselmesi olduğunu
düşünüyoruz.
Eski hayranlarınızın Mor ve Ötesi'nin
popülerleşmesine tepkileri oluyor mu?
Kerem:Çok fazla gelmiyor bize ama forumları okuyunca,arada
sırada e-mail geldiğinde görüyoruz ama vicdanımız rahat çünkü popülerleşmek için şimdiye kadar
süregelen Mor ve Ötesi çizgisinin dışına çıkmadık.Biraz hoşumuza da gidiyor insanların
sahip çıkmaları,daha geniş bir kitleye ulaşmak için bir kırgınlık duymaları.Demek
ki birileri hayatında önemli bir yere koymuş Mor ve Ötesi'ni ve çok da paylaşmak istemiyorlar.Şöyle de
bir şey var,eski albümlerimiz de satmaya devam ediyor:"Dünya Yalan Söylüyor" 3 satıyorsa, "Gül Kendine" veya "Bırak
Zaman Aksın"1 satıyor.Bunlar hala piyasada olan ve ilgi çeken albümler.Bu insanlar geçmişimize bakıp eski
şarkılarımıza da eşlik edecekler,bir anda olacak bir şey değil.
Peki siz konserlerde dinleyici profilinizin değiştiğini
gözlemliyor musunuz?
Burak:Şimdi skala biraz daha genişledi gerçekten.Toplumun
çok daha farklı kesimlerinden,değişik yaşlardan dinleyiciler görebiliyoruz.
Tüm şarkıların altında Mor
ve Ötesi imzası bulunması hususunu soracağım.
Burak:Şarkılar yapılırken o kadar
çok fikir hayata geçiriliyor ki,ondan sonra ayırmak çok kolay olmuyor.Sonuçta müzik 4 kişinin emeğine ,fikrine
ve zamanına yayılan bir çalışmayla oluyor.
Harun:Ortak imza atılmasının önemli
bir sebebi"iş ortaktır"ın altını kalınca çizmek."Şarkı yazarları koalisyonu değil,rock
grubuyuz.İmzayı ortak attığımız zaman hepimiz daha iyi hissediyoruz.
yapım aşamasında..devamı gelecek...
|